27 Ağustos 2011 Cumartesi

Hamilelik...

 
 Hamilelik bence bir kadının tadabileceği en muhteşem duygu... Tarifsiz güzellikte... Hele bir de benim ki gibi sorunsuz geçerse... Kimileri sorunlu hamilelikler de geçiriyor tabii. Mesela mide bulantısından ağzına birşey koyamayanlar hatta bazen hastanede serum yemek zorunda kalanlar, kokulara tahamülsüz olanlar, mide yanmaları, kilo aldığı için bunalıma girenler, ayaklarındaki şişlerden dolayı yürüyemeyenler ve daha bir sürü şey... Ama ne kadar zor da geçse o his bambaşka... 






 Ben Ela'mı zor buldum ve hamileliğimin çok başlarında ufak bir tehlike atlattım, o yüzden bir ay kadar evde yattım ama ondan sonrası rüya gibi geçti, hele onu hissettmeye başladıktan sonra...




Çok güçlü bir bağ kuruluyor o dakikadan itibaren... Onun için nefes alıyorsun, onun için yemek yiyorsun, onun için dinleniyorsun, adımını onu düşünerek atıyorsun... İkiniz bir bütün oluyorsunuz; beraber banyo yapıyorsun, beraber uyuyorsun, beraber yiyorsun, beraber içiyorsun, beraber yürüyorsun herşey beraber... Yanlızca sen ve o... Kimse hissedemiyor onunla paylaştıklarını...  Bu ayrıcalık daha bir mutlu ediyor seni...








Mutluluk kelimesi daha bir anlam kazanıyor... Hep gülümsüyorsun farkında olmadan... Hep hissetmek istiyorsun o yüzden de hep elin karnında oluyor ( ben hep merak ederdim neden hamilelerin eli hep karnında olur diye, bundanmış :) ) 


25 Ağustos 2011 Perşembe

Bebek Şekerimiz...

 Efenim ben teknoloji özürlü bir insan olarak kuzenimin ve görümcemin destekleriyle bir blogger oldum... O yüzdendir ki bu kadar yavaş ve az sayıda blog yapabildim. Tabi ki zorla değil ama teknoloji özürümden dolayı foto yüklemek, ayarlamak ne kadar kolay şeyler olsa da benim gözümde büyüyordu... Tabi bir de ne yazacağımı bulamamak... Sanki yazdığım herşeyin birbiriyle alakalı olması gerekiyormuş gibi düşünüyordum.Meğer hiç alakası yokmuş... 
Bende bir yerlerden tekrar başlamak gerek diye düşündüm ve Ela'mı beklerken onun adına hazırlamış olduğumuz bebek şekerini paylaşmaya karar verdim (:
Ben ne yapmak istediğime karar vermek için internette baya bir araştırma yaptıktan sonra kovalı bebek şekerine karar verdim... Veeee annem ve kayınvalidemle başladık bunun için malzeme toplamaya... Çeşitli yerlerden topladık malzemelerimizi....

 Sonra müsait bir günümüzde çok becerikli aile üyeleri ananenin evinde biraraya geldik. Güle oynaya, kahveler içerek, börekler çörekler yiyerek, muhabbetle yapıp bitirdik... Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadan...

 İşte bunlar da o günün ganimetleri... 
Kapı süsümüz ve bebek şekerlerimiz...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Bir zamanlar evde kalabalıktık...

Karı koca hayvanları çok seviyoruz. 
Bu yüzdendir ki evlendiğimizden beri evimizde türlü türlü hayvan besledik... 
Çok acılı bir zamanımda beni teselli etmek için evimize gelen 2 tavşan yavrusuyla başladık... Minicik yün yumakları evimizi doldurdu... Onlara göre düzen kurduk; balkonumuzu telle çevirdik ki balkon keyfi yapsınlar... Bebekler için olan park yataklardan aldık ki içinde rahat rahat oynasınlar... 
Ve daha neler neler...
Amma velakin malesef ki kokuları onlar büyüdükçe büyüdü ve dayanılmaz boyutlara ulaştı. Apartmana girdiğim an burnuma kokuları geliyordu dolayısıyla bu iki yün yumağına veda etmek zorunda kaldık...
Resimleri ne yazık ki yok :( 
Ama bunlara çok benziyorlardı...






Sonra ailemize 2 su kaplumbağası eklendi... 
Aldığımızda para büyüklüğünde olan Tombiş ve Pompiş gün geçtikçe büyüdüler büyüdüler... Büyüme süreçleri biraz sancılı geçti diyebilirim... Meğer ne çok detay varmış; ısınmaları için su ısıtıcısı, kabuklarını kurutmaları için ışık, sularının kokmaması için havalandırma... 
Bunlar hemen aklıma gelenler. Tabi biz bunları onları hasta edince öğrendik. Bir tanesinin kabuğu sertleşeceğine yumuşadı da yumuşadı, diğerinin se gözleri kör oldu... O göremedikçe debelendikçe ben ağlıyordum sonunda veterinerimiz anlattı... 
Suları soğuk olunca kış uykusuna geçer beslenmelerini durdururlarmış... 
Beslenme durunca körlük başlarmış... 
40 yıl düşünsem su kaplumbağası beslemenin bu kadar zor olabileceği aklıma gelmezdi... Tüm ekipmanları tamamladıktan sonra iyileşmeye başladılar ve sonra tabiri yerindeyse 'besle kargayı oysun gözünü' durumu oldu... 
Sürekli kaçmaya başladılar... 
Bu sefer onlara göre düzen kurduk... Salondan mutfağa taşıdık, fanuslarına mandallardan bariyer yaptık ve mutfak kapısının önüne ayakkabı kutularında 2. bir bariyer daha yaptık, kaçarlarsa en azından sadece orada bulalım diye...





Veee birgün kocamın yoğun isteğine uzun zaman dirensem de ne kadar istekli ve hevesli olduğunu farkettikçe eve akvaryum gelmesine razı oldum... 
Ama bu akvaryum sevdasının gün geçtikçe artıp bir tane daha bir tane daha eklenerek 3 e çıkmasına engel olamadım.... 
İtiraf etmeliyim ki bende çok keyif almaya başlamıştım. 
En çok da Zonguldak'tan gelen bir misafire hayran oldum... Ama o bizi pek sevmedi sanırım çünkü 1 haftaya kalmadan kaçtı. Adı ABUZER :)


Suya girmeden önce ısınma turları...




Son olarak da ipek böcekleriii.... 
İzmir de meğer herkes ipek böceği beslemiş ama ben bir Ankaralı olarak hiç beslememiştim... İzmir de 5 yılını tamamlamış olarak kendimi az buçuk İzmirli sayıyorum artık ve o yüzden bende bir sürü ipek böceği  alarak arayı kapatmaya çalıştım :)




Hergün onlara taptaze dut yaprakları getirdim...
Kendi yemeğimi ihmal ettim ama onların kini asla.... :) 
Ve sonra birgün bir kalktım ki bu tatlı mı tatlı kelebekler karşıladı beni :))




Akvaryumdaki balıklarımızı koymazsam alınırlar diye onlara da kısaca yer veriyim... 
Yavaş yavaş kendileriyle iletişim kurmaya başladık o da ancak yem vermeye gittiğimde... 
Tamamen duygusal :))




İzlerken dinlendirdikleri kesin....


13 Temmuz 2011 Çarşamba

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Benim de artik bir blogum var :))

Görümcemin (hhandesign.blogspot.com) ve kuzenimin (elfony.blogspot.com) bloglarını izlemek için yola koyulmuşken hadi benim de bir blogum olsun dedim ve işlemlere başladım :)) ama benim ki biraz acemi işi olacak... kusuruma bakmayın artık. gerçi yaza yaza kendimi de blogumu da geliştiririm herhalde :) hadi hayırlı olsun....